21 Şubat 2014 Cuma

SEVİYORSAN GİT KONUŞ

                                                                                                             1
 Günlerden perşembeydi aslında çarşamba veya salı olsa da bir şey değişmezdi. Her gün hatta her an birbirinin kopyasıydı Axel için. Yaşamayı çok sevmesine rağmen yaşlanmak istemiyordu ama gençliğin verdiği toyluğuda aşmak istiyordu. Bir balık olmak istiyordu çünkü hiçbir şey bilmediğinin farkındaydı ve bu onu oldukça öfkelendiriyordu. Günlerden perşembeydi ve saat sabahın on ikisiydi. Axel aniden yatağından sıçradı, sanki bir yerlere geç kalmış gibiydi ancak ne onu bekleyen birisi ne de geç kalacağı bir işi vardı. Yalnızdı anlaşılan Axel. Akın akın kalabalıklar içindeki balıklar gibi yalnızdı. Geçimini çeviriler yaparak sağlıyordu. Bazen de dergilere şiir ve öyküler yolluyordu. Ama çoğu kez yollananlar ya fazla politik bulunduğu için ya da çok yavan olduğu için yayınlanmıyordu. Buna rağmen yalnız bir erkek, yazamayan bir yazar ve her şeyi bilmeyen bir balık olmak üzmüyordu Axel’i çünkü bir gözünün diğer tarafa geçeceğine inanıyordu. Hala yaşamasını ve acı çekmeye dayanmasını sağlayan işte bu inançtı. Günlerden perşembe ve saat sabahın on ikisiydi, yatağından aniden kalkan Axel bir an durup düşünmeye başladı. Eli hemen başucunda duran sigaraya gitti. Üzerinde kırmızı elma olan sigara paketinden bir sigara çıkardı ve büyük bir saygıyla onu dudaklarının arasına yerleştirdi. Tam Kav marka üzeri kilim desenli kibritine yönelecekti ki günlerdir yakasından düşmeyen öksürük nöbeti başladı. Bu sırada sigarası dudaklarından düşen Axel sabırla bronşlarındaki fırtınanın dinmesini bekledi.
Öksürükler bitince yere düşen sigarasını tekrar dudaklarına yerleştirdi ve üzeri kilim desenli Kav kibritini üzeri tırtıklı zeminde haşin ve kararlı bir biçimde çakarak sigarasının ateşle buluşmasını izledi. Bir-iki nefes aldıktan sonra sigarasının hayatına son veren Axel biraz düşündükten sonra yazıcısına yöneldi ve yazıcının üzerindeki düğmeye bastı.
Çıkan kâğıda hayret ve mutlulukla bakan Axel kâğıdın üstünde <<148-üst,154-2,215-odan1 ve 218-var>> yazısını okudu. Heyecanlanan Axel bir anda hazırlandı ve hemen aşağı sokaktaki iddaa bayiine koşup kâğıtta yazan maçları fikstüre dahi bakmadan oynadı. Kupondaki miktarı görünce gözleri fal taşı gibi açılan Axel şaşkınlık, heyecan ve mutlulukla eve doğru seğirtirken yüklü miktarda bir ikramiyenin onu beklediğini bilmiyordu bile.
                                                                                                            
                                                                                                             2
 Günlerden cumaydı. Bir önceki günden vuran ikramiyeyi akşam ıslattıktan sonra eve sarhoş dönen Axel yatağından yorgun bir şekilde kalktı. Eli kırmızı elma sigarasına ve Kav kibritine giden Axel’i hoş bir sürpriz bekliyordu. Kırmızı elma yerine paketi siyah renkte üzerinde deve olan bir sigara paketi Axel’e yüklü miktar parası olduğunu hatırlatıyordu. Sigarasıyla büyük bir keyif ve mutlulukla halvet olan Axel kalkarak yazıcıya yöneldi.

Dün yaşananları aklına getirerek-ki zaten aklında başka bir şey yoktu-düğmeye basan Axel sabırsızlıkla yazıcıdan çıkacak kâğıdı bekledi. Yeni doğan bebeğini kucağına alır gibi çıkan kâğıdı özlem ve şevkatle eline alan Axel kâğıtta sadece Kozet ve Aleksi Fiyodoroviç isimlerini okuyabildi. Biraz sonra bilgisayarın başına geçti ve bir süre sonra dergide yayınlanacağı öyküsünü yazmaya başladı. Yazıcı bu “yazamayan yazar”a Dostoyevski ve Hugo’dan yardım getirmişti anlaşılan. Hamamda yıkanan bir hayat kadınına âşık olan on yaşındaki bir çocuğun hikâyesi Axel’e itibar kazandıracak ve öykü eleştirmenler tarafından tam not alacaktı.

                                                                                                             3
 Günlerden cumartesiydi ve Sonya yatağından büyük bir mutluluk ve umutla uyandı. Koşup perdeleri ve pencereyi açan Sonya odaya güneş ışığı, temiz hava ve en güzel bahar kokularının girmesine izin verdi. Bu sırada Axel öyküsünü yazıyor yemek yemek, su içmek bir yana sigarasına bile elleşmiyordu. Büyük bir motivasyon ve inançla kalemi kağıdın üzerinde dans ettiriyor kağıtta yazanları çok dikkatli bir biçimde bilgisayara aktarıyordu. Kuşsütünün eksik olmadığı kahvaltısını büyük bir iştahla bitiren Sonya dişlerin fırçalamak üzere banyoya seğirtti.

Aynada yansımasını izleyen Sonya bu güzellik karşısında bir kez daha tanrıya şükretti ve odaya yöneldi.1,75-1,80 boylarında yüzü güneş gibi parlayan, doğan aya doğdum diyen, kaşları kara, saçları uzun, benim diyen modele taş çıkartan, daldaki elma, sudaki nergis, havada uçuşan leylak kokusu, bülbülün dilindeki gül, gülün içindeki gonca, dağ yolundaki yonca. Elf prensesleri kadar güzel ay ışığında yandığından beyaz tenli güzel bir kızdı sonya. Yaşamayı seviyor en küçük sevinçlerden bile büyük mutluluklar devşirmeyi becerebiliyordu. Bu güzel günü ve taptaze bahar kokusunu ciğerlerine doldurmak için hazırlanan Sonya sabırsızca kendini sokağa attı. Durakta gördüğü taksiye yönelen Sonya’nın amacı sahile inmekti ancak hayatının sonsuza dek değişeceğinden haberi bile yoktu taksiye bindi ve…
 Öyküsü bitirmeye yakın Axel acıktığını anlayıp mutfağa doğru yöneldi. Buzdolabını açtığında dolabın tam takır olduğunu gören Axel hayal kırıklığına uğradı. Odasına gitti Yazıcıyı çalıştırdı ve yazıcıdan çıkan kâğıtta bir taksi plakasını okudu. Pantolonunu ve gömleğini giyen Axel büyük bir isteksizlik ama mecburiyetle sokağa çıktı.
Yol kenarında bekleyen taksiyi görünce heyecanlandı çünkü kâğıtta yazan plaka bu arabanındı. Taksiye yöneldi kapısını açtı içeri girdi…
 Büyük bir mutlulukla camdan dışarıyı izleyen Sonya araba durduğunda şaşırdı. Şoföre neden durduğunu sorduğunda şoförden yanıt bile almadı.
Ama bu onu kızdırmadı ve tekrar sorduğunda ise şoförden arabanın motor arızası yaptığını ve telsizden bir taksi çağırıldığını bildiren bir yanıt aldı. Tam bu sırada arabanın kapısı açıldı ve arabaya aceleci bir tavırla bir adam bindi.
 Bir anda taksiye binen Axel şaşkınlığı üzerinden atamazken bir yandan da yaptığı bu kabaca davranış için kendine kızıyordu. Ama arabadan da inmek istemiyordu çünkü bu güne dek böyle bir güzellik görmemişti. Ay gibi parlayan bir yüzü, kemerli burnu, uzun saçları, gözleri, dudakları, kaşları,… Adeta hepsi altın oranla yüzüne yerleştirilmiş yaradan varlığının ve güzelliğinin kanıtı olarak bu kızı dünyaya göndermişti. Bu şaşkınlık ve hayranlık içerisinde Axel’in dudaklarından sadece özür dilediğini bildiren kelimeler çıkmıştı.
 Zaten bu güzel günde arabanın bozulması Sonya’nın sinirlerini bozmaya başlamışken bir de bu adamın pişkin bir tavırla özür dilemesi tüy dikmiş bir yandan Sonya’yı kızdırırken adamın bu pişkin ve cüretkâr tavrı bir yandan da Sonya’nın komiğine gitmiştir. Yüzünü ekşitip <<Ne özrü oğlum. Bu nedir lan yıl olmuş 2013 takside tanışmakta neymiş kaldı mı lan böyle klişeler ne yani biz şimdi evlenelim mi onumu istiyorsun>> diye yarı esprili yarı ciddi bir soru sordu Sonya. Bu soru karşısında şaşkına dönen Axel <<Ne alakası var yanlış görmüşüz>> diye gülerek geçiştirmeye çalıştı. Elini uzattı ve kendini tanıttı.

Tam Sonya bu iyi niyetli davranışa karşılık verecekti ki taksi şoförü bir anda ortaya atıldı ve öfkeli bir biçimde <<bir bitmediniz amk bu nedir lan çıkın gidin lan arabamdan>> diyerek Sonya ve Axel’i arabadan kovdu. Şoförün bu öfkesi karşısında kendilerini tutamayan Axel ve Sonya kahkahalarla arabadan indiler ve hemen yolun karşısındaki çay bahçesine oturup birer çay içmek üzere seğirttiler.

                                                                                                             4
 Günlerden cumartesidir ve Axel sol kaburgasını bulmuştur. Büyük ve tutkulu bir aşkın girdabına sürüklenmiş aşktan gerçekten de sarhoş olmuştu. Akşama kadar sadece Sonyayı dinlemiş yüzünü tüm ince ayrıntılarına kadar incelemiş artık gönlünde hep o resmi ömrünün sonuna kadar taşıyacağına kendi kendine söz vermişti. Vakit geç olduğunda onu evine bırakmış, telefon numarasını almış ve pazartesi gününe randevulaşmıştı. Büyük bir mutluluk ve sarhoşlukla eve dönerken Axel artık bir gözünün diğer tarafa geçtiğini düşünmüş ve ilk defa kendini bir balık gibi hissetmişti. Eve geldiğinde Axel hemen yazıcıya yönelmiş ve yazıcının tuşuna basmıştı. Çıkan kâğıtta hiçbir şey yazmadığını gören Axel öfkelenip yazıcıya vurmaya başlamış ve aniden arkasına dönüp irkilerek bağırmıştı. Yatağında kısa saçlı ve gür sakallı dev gibi bir adam yatıyordu.
Axel korku ve şaşkınlıkla bu adama kim olduğunu sordu. Adam neşeli ve sıcakkanlı bir tavırla konuşmaya başladı.<<Axel oğlum, yavrum neden yazıcıya vuruyorsun ha? Ben de senin evine vursam hoşuna gider mi? Hem nedir derdin nedir yani kimdir?>> Axel henüz şaşkınlığını üzerinden atamadan sorusunu tekrarladı.<<Ben mi? Ben o tokatladığın yazıcının meleğiyim. Yavrum sana gelecekte olacakları bir elektronik aletinmi söylediğini sanıyorsun?>> diye içini rahatlattı sakallı adam Axel’in.
Rahatlamış ve sakinleşmiş olan Axel Adama adını sordu. Adam<<Aslında öyle bilinen bir adım yok Ama istersen Ziver diyebilirsin bana malum en sevdiğin karakter hem arayı da ısıtmış oluruz. Korkma oğlum vallaha yemeyeceğim seni.>> dedi. İyice sakinleşen Axel Ziver’e kâğıtta neden bir şey yazmadığını sordu. Bugün olanları Axel’e hatırlatan Ziver<<Oğlum meleğim lan ben. Cinsiyetim yok. Ne anlarım gönül işlerinden>> diye cevap verdi. Axel bunun üzerine Sonya’yı uzun uzun tasvir etti. Onu anlatırken gözlerinin içi gülüyor hızlıca çarpan kalbini tüm şehir duyabiliyordu. Çok fazla sıkılan Ziver konuyu geçiştirmek için müdahale etti: <<Vallaha kardeşim dediğim gibi bu işlerden anlamam ama sana şunu önerebilirim: SEVİYORSAN GİT KONUŞ.>>


*SON*

                                                   Bünyamin Bucuka

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder