1
Günlerden perşembeydi aslında çarşamba veya salı
olsa da bir şey değişmezdi. Her gün hatta her an birbirinin kopyasıydı Axel için.
Yaşamayı çok sevmesine rağmen yaşlanmak istemiyordu ama gençliğin verdiği
toyluğuda aşmak istiyordu. Bir balık olmak istiyordu çünkü hiçbir şey
bilmediğinin farkındaydı ve bu onu oldukça öfkelendiriyordu. Günlerden
perşembeydi ve saat sabahın on ikisiydi. Axel aniden yatağından sıçradı, sanki
bir yerlere geç kalmış gibiydi ancak ne onu bekleyen birisi ne de geç kalacağı
bir işi vardı. Yalnızdı anlaşılan Axel. Akın akın kalabalıklar içindeki
balıklar gibi yalnızdı. Geçimini çeviriler yaparak sağlıyordu. Bazen de
dergilere şiir ve öyküler yolluyordu. Ama çoğu kez yollananlar ya fazla politik
bulunduğu için ya da çok yavan olduğu için yayınlanmıyordu. Buna rağmen yalnız
bir erkek, yazamayan bir yazar ve her şeyi bilmeyen bir balık olmak üzmüyordu
Axel’i çünkü bir gözünün diğer tarafa geçeceğine inanıyordu. Hala yaşamasını ve
acı çekmeye dayanmasını sağlayan işte bu inançtı. Günlerden perşembe ve saat
sabahın on ikisiydi, yatağından aniden kalkan Axel bir an durup düşünmeye başladı.
Eli hemen başucunda duran sigaraya gitti. Üzerinde kırmızı elma olan sigara
paketinden bir sigara çıkardı ve büyük bir saygıyla onu dudaklarının arasına yerleştirdi.
Tam Kav marka üzeri kilim desenli kibritine yönelecekti ki günlerdir yakasından
düşmeyen öksürük nöbeti başladı. Bu sırada sigarası dudaklarından düşen Axel
sabırla bronşlarındaki fırtınanın dinmesini bekledi.
Öksürükler
bitince yere düşen sigarasını tekrar dudaklarına yerleştirdi ve üzeri kilim
desenli Kav kibritini üzeri tırtıklı zeminde haşin ve kararlı bir biçimde
çakarak sigarasının ateşle buluşmasını izledi. Bir-iki nefes aldıktan sonra
sigarasının hayatına son veren Axel biraz düşündükten sonra yazıcısına yöneldi
ve yazıcının üzerindeki düğmeye bastı.
Çıkan kâğıda
hayret ve mutlulukla bakan Axel kâğıdın üstünde <<148-üst,154-2,215-odan1
ve 218-var>> yazısını okudu. Heyecanlanan Axel bir anda hazırlandı ve
hemen aşağı sokaktaki iddaa bayiine koşup kâğıtta yazan maçları fikstüre dahi
bakmadan oynadı. Kupondaki miktarı görünce gözleri fal taşı gibi açılan Axel
şaşkınlık, heyecan ve mutlulukla eve doğru seğirtirken yüklü miktarda bir
ikramiyenin onu beklediğini bilmiyordu bile.
2
Günlerden cumaydı. Bir önceki günden vuran
ikramiyeyi akşam ıslattıktan sonra eve sarhoş dönen Axel yatağından yorgun bir
şekilde kalktı. Eli kırmızı elma sigarasına ve Kav kibritine giden Axel’i hoş
bir sürpriz bekliyordu. Kırmızı elma yerine paketi siyah renkte üzerinde deve
olan bir sigara paketi Axel’e yüklü miktar parası olduğunu hatırlatıyordu.
Sigarasıyla büyük bir keyif ve mutlulukla halvet olan Axel kalkarak yazıcıya
yöneldi.
Dün
yaşananları aklına getirerek-ki zaten aklında başka bir şey yoktu-düğmeye basan
Axel sabırsızlıkla yazıcıdan çıkacak kâğıdı bekledi. Yeni doğan bebeğini
kucağına alır gibi çıkan kâğıdı özlem ve şevkatle eline alan Axel kâğıtta
sadece Kozet ve Aleksi Fiyodoroviç isimlerini okuyabildi. Biraz sonra
bilgisayarın başına geçti ve bir süre sonra dergide yayınlanacağı öyküsünü
yazmaya başladı. Yazıcı bu “yazamayan yazar”a Dostoyevski ve Hugo’dan yardım
getirmişti anlaşılan. Hamamda yıkanan bir hayat kadınına âşık olan on yaşındaki
bir çocuğun hikâyesi Axel’e itibar kazandıracak ve öykü eleştirmenler tarafından
tam not alacaktı.
3
Günlerden cumartesiydi ve Sonya yatağından
büyük bir mutluluk ve umutla uyandı. Koşup perdeleri ve pencereyi açan Sonya
odaya güneş ışığı, temiz hava ve en güzel bahar kokularının girmesine izin
verdi. Bu sırada Axel öyküsünü yazıyor yemek yemek, su içmek bir yana
sigarasına bile elleşmiyordu. Büyük bir motivasyon ve inançla kalemi kağıdın
üzerinde dans ettiriyor kağıtta yazanları çok dikkatli bir biçimde bilgisayara
aktarıyordu. Kuşsütünün eksik olmadığı kahvaltısını büyük bir iştahla bitiren Sonya
dişlerin fırçalamak üzere banyoya seğirtti.
Aynada
yansımasını izleyen Sonya bu güzellik karşısında bir kez daha tanrıya şükretti
ve odaya yöneldi.1,75-1,80 boylarında yüzü güneş gibi parlayan, doğan aya
doğdum diyen, kaşları kara, saçları uzun, benim diyen modele taş çıkartan,
daldaki elma, sudaki nergis, havada uçuşan leylak kokusu, bülbülün dilindeki gül,
gülün içindeki gonca, dağ yolundaki yonca. Elf prensesleri kadar güzel ay
ışığında yandığından beyaz tenli güzel bir kızdı sonya. Yaşamayı seviyor en
küçük sevinçlerden bile büyük mutluluklar devşirmeyi becerebiliyordu. Bu güzel
günü ve taptaze bahar kokusunu ciğerlerine doldurmak için hazırlanan Sonya
sabırsızca kendini sokağa attı. Durakta gördüğü taksiye yönelen Sonya’nın amacı
sahile inmekti ancak hayatının sonsuza dek değişeceğinden haberi bile yoktu
taksiye bindi ve…
Öyküsü bitirmeye yakın Axel acıktığını anlayıp
mutfağa doğru yöneldi. Buzdolabını açtığında dolabın tam takır olduğunu gören
Axel hayal kırıklığına uğradı. Odasına gitti Yazıcıyı çalıştırdı ve yazıcıdan
çıkan kâğıtta bir taksi plakasını okudu. Pantolonunu ve gömleğini giyen Axel
büyük bir isteksizlik ama mecburiyetle sokağa çıktı.
Yol
kenarında bekleyen taksiyi görünce heyecanlandı çünkü kâğıtta yazan plaka bu
arabanındı. Taksiye yöneldi kapısını açtı içeri girdi…
Büyük bir mutlulukla camdan dışarıyı izleyen
Sonya araba durduğunda şaşırdı. Şoföre neden durduğunu sorduğunda şoförden
yanıt bile almadı.
Ama bu onu
kızdırmadı ve tekrar sorduğunda ise şoförden arabanın motor arızası yaptığını
ve telsizden bir taksi çağırıldığını bildiren bir yanıt aldı. Tam bu sırada
arabanın kapısı açıldı ve arabaya aceleci bir tavırla bir adam bindi.
Bir anda taksiye binen Axel şaşkınlığı
üzerinden atamazken bir yandan da yaptığı bu kabaca davranış için kendine
kızıyordu. Ama arabadan da inmek istemiyordu çünkü bu güne dek böyle bir
güzellik görmemişti. Ay gibi parlayan bir yüzü, kemerli burnu, uzun saçları,
gözleri, dudakları, kaşları,… Adeta hepsi altın oranla yüzüne yerleştirilmiş
yaradan varlığının ve güzelliğinin kanıtı olarak bu kızı dünyaya göndermişti.
Bu şaşkınlık ve hayranlık içerisinde Axel’in dudaklarından sadece özür
dilediğini bildiren kelimeler çıkmıştı.
Zaten bu güzel günde arabanın bozulması
Sonya’nın sinirlerini bozmaya başlamışken bir de bu adamın pişkin bir tavırla
özür dilemesi tüy dikmiş bir yandan Sonya’yı kızdırırken adamın bu pişkin ve
cüretkâr tavrı bir yandan da Sonya’nın komiğine gitmiştir. Yüzünü ekşitip
<<Ne özrü oğlum. Bu nedir lan yıl olmuş 2013 takside tanışmakta neymiş
kaldı mı lan böyle klişeler ne yani biz şimdi evlenelim mi onumu
istiyorsun>> diye yarı esprili yarı ciddi bir soru sordu Sonya. Bu soru
karşısında şaşkına dönen Axel <<Ne alakası var yanlış görmüşüz>>
diye gülerek geçiştirmeye çalıştı. Elini uzattı ve kendini tanıttı.
Tam Sonya bu
iyi niyetli davranışa karşılık verecekti ki taksi şoförü bir anda ortaya atıldı
ve öfkeli bir biçimde <<bir bitmediniz amk bu nedir lan çıkın gidin lan
arabamdan>> diyerek Sonya ve Axel’i arabadan kovdu. Şoförün bu öfkesi
karşısında kendilerini tutamayan Axel ve Sonya kahkahalarla arabadan indiler ve
hemen yolun karşısındaki çay bahçesine oturup birer çay içmek üzere
seğirttiler.
4
Günlerden cumartesidir ve Axel sol kaburgasını
bulmuştur. Büyük ve tutkulu bir aşkın girdabına sürüklenmiş aşktan gerçekten de
sarhoş olmuştu. Akşama kadar sadece Sonyayı dinlemiş yüzünü tüm ince
ayrıntılarına kadar incelemiş artık gönlünde hep o resmi ömrünün sonuna kadar
taşıyacağına kendi kendine söz vermişti. Vakit geç olduğunda onu evine
bırakmış, telefon numarasını almış ve pazartesi gününe randevulaşmıştı. Büyük
bir mutluluk ve sarhoşlukla eve dönerken Axel artık bir gözünün diğer tarafa
geçtiğini düşünmüş ve ilk defa kendini bir balık gibi hissetmişti. Eve geldiğinde
Axel hemen yazıcıya yönelmiş ve yazıcının tuşuna basmıştı. Çıkan kâğıtta hiçbir
şey yazmadığını gören Axel öfkelenip yazıcıya vurmaya başlamış ve aniden
arkasına dönüp irkilerek bağırmıştı. Yatağında kısa saçlı ve gür sakallı dev
gibi bir adam yatıyordu.
Axel korku
ve şaşkınlıkla bu adama kim olduğunu sordu. Adam neşeli ve sıcakkanlı bir
tavırla konuşmaya başladı.<<Axel oğlum, yavrum neden yazıcıya vuruyorsun ha?
Ben de senin evine vursam hoşuna gider mi? Hem nedir derdin nedir yani
kimdir?>> Axel henüz şaşkınlığını üzerinden atamadan sorusunu
tekrarladı.<<Ben mi? Ben o tokatladığın yazıcının meleğiyim. Yavrum sana
gelecekte olacakları bir elektronik aletinmi söylediğini sanıyorsun?>>
diye içini rahatlattı sakallı adam Axel’in.
Rahatlamış
ve sakinleşmiş olan Axel Adama adını sordu. Adam<<Aslında öyle bilinen
bir adım yok Ama istersen Ziver diyebilirsin bana malum en sevdiğin karakter
hem arayı da ısıtmış oluruz. Korkma oğlum vallaha yemeyeceğim seni.>>
dedi. İyice sakinleşen Axel Ziver’e kâğıtta neden bir şey yazmadığını sordu.
Bugün olanları Axel’e hatırlatan Ziver<<Oğlum meleğim lan ben. Cinsiyetim
yok. Ne anlarım gönül işlerinden>> diye cevap verdi. Axel bunun üzerine
Sonya’yı uzun uzun tasvir etti. Onu anlatırken gözlerinin içi gülüyor hızlıca
çarpan kalbini tüm şehir duyabiliyordu. Çok fazla sıkılan Ziver konuyu
geçiştirmek için müdahale etti: <<Vallaha kardeşim dediğim gibi bu
işlerden anlamam ama sana şunu önerebilirim: SEVİYORSAN GİT KONUŞ.>>
*SON*
Bünyamin Bucuka
Bünyamin Bucuka
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder