BÖLÜM 1
Uyanış
Hayat
anlamsız ve tekdüzeyken deniz bu yalnızlık evreninde tek başına tüm zorluklara
göğüs germeğe çalışıyordu.11 Kasım 2011 günü sabahı tüm hayatının değişeceğini bilmeden.
Radyoda ismi unutulmuş bir şarkıcının ismi unutulmuş bir şarkısı. Yağmur ağır
ağır camı döverken oda sıcaklığından biraz daha sıcak bir oda ve ocağın üstünde
öten çaydanlık. Uyanmak ve ölmek için güzel bir sabah. Acının doruklarında
yalnızlığın hüznünde ve terk edilmişliğin kederinde umursamaz bir hayat son
bulmak üzereyken ağlamak haramdır şişmiş ve morarmış gözlere. Yalnızlığın
hüznünde üç gün sonra şişecek ve kokacak bir ceset henüz canlıyken boş boş
tavana bakacak göz bebekleri milim hareket etmeyecek bir çift göz henüz
görürken henüz duyarken en acı çığlıkları ve en sessiz acıları kulaklar son kez
sigara koyulur bir dudağın arasına. Son kez sevilmeye çalışılır tüm acılarıyla
ve tüm hileleriyle dünya. Tüm korkuları sollar bir elinde sigara ve diğer
elinde tabanca varken ölüm korkusu. Bilinmezliğin merakı da cabasıymış gibi
derin ve sürekli nefes almaya başlar insan. Tüm hilelerden kurtulacak olan insan.
Son bir nefes alınır sigara söndürülür. Derin bir nefes alınıp yaşanılanlar bir
düşünülünce daha fazla olayı dramatize etmek istemeyen insan aniden basar
tetiğe ve tüm hikâye asıl şimdi başlar. Saatler 11.11 i göstermektedir.
BÖLÜM 2
O kız
Sıcak bir
nisan sabahı. Hayatı hayata dönmüşçesine yaşamanın mağrurluğu üzerinde giyilir elbiseler.
Çay ocağın üzerine koyulur. Duşa girilir büzülmüş dudaklarda ıslıkla. Ocağın
üzerinde öten çaydanlıkla ıslık adeta senfoni oluşturur ve en güzel vals müziği
o anda kötü gelir insanın kulağına. Şevkle alınan duşun üzerine yapılan iyi bir
kahvaltı, bardaktaki yarım bardak çayın üzerine yakılacak sigaranın zevkin habercisidir.
Son hazırlıkların ardından ayakkabı bağcıklarının bağlanmasıyla başlar serüven.
Cıvıl cıvıl bir sabah dışarıda yürürken güneş cam kristaller arasından süzülmüş
gibidir adeta. Önceki geceden yağmış olan yağmurdan ıslanmış yollar güneş
ışıklarını semaya yansıtırken ıslanmış toprak kokusu dolar ciğerlere. Huzur
veren sessizliği kuşlar bozar inadına ötüşleriyle. İnsanlık tarihinin tüm
zulümlerini tüm acılarını tüm savaşlarını hiçe sayarak mutlu olmaya
çalışırcasına inadına yaşama azmi kazandıran bu sabah tüm gizemi ve
bilinmezliğiyle yeni sürprizlere gebe olduğunu hissettirir yaşamın tüm gizemini
çözme azmi ile dolu olan insana. Otobüs her zamanki gibi kalabalık olsa da
yinede olumlu düşüncelerini olumsuza çeviremezdi nazımın. Fotoğraf makinesini
hazırlayıp kordonda fotoğraf çekmeye başlayan nazımın objektifine takılan bir
kare onu inanılmaz bir aşkın pençesine sürükler. Böyle bir bakışa böyle bir
duruşa daha önce şahit olmayan nazımın bir anda tüm hücreleri aynı hedefe kitlenir.
Gün boyu o kızı takip eden nazım çektiği fotoğrafların negatiflerini
fotoğrafçıya götürür. Fotoğrafçı uzun süredir tanıdığı iyi bir insandı.
Negatifleri bıraktı evine gitti. Ancak sabah gelen telefon nazımı çok büyük bir
dehşete düşürdü çünkü gelen telefon tüm fotoğrafların boş olduğunu
söylüyordu.”O kız” aslında yoktur.
BÖLÜM 3
Koruyucu Melek
Soğuk bir
kasım akşamı. Yağmur yağarken sağdan soldan topladığı 3-5 kuruşluk parayla
pecmurde acınılacak halde olan yaşlı bir şarapçı ağır aksak topallayarak bir
çorbacıya oturur. Cebinden çıkardığı bozuk paraları masanın üstüne koyar ve
mercimek çorbası ister. Çorbası gelince yanına ekmek ister ve ekmeği çorbaya
daldırarak görgü kurallarına aykırı bir biçimde çorbalı ekmeğini yemeğe başlar.
Ekmeği çorbaya daldırıp ağzında öğütürken ağzının kenarından akan çorbayı
kaşıkla toplayarak içer. Ve saat akşam 22.22 olduğu anda denizle karşılaşır.
Deniz evine gitmektedir ve evinin yolu oradan geçmektedir. Bir an göz göze
gelirler ve deniz hızlı hızlı yürüyerek evine gider. Gece yarısından sonra
takvimler 11 Kasımı göstermektedir. Şarapçı çorbasını bitirdikten sonra
uyuyacak bir bank bulmak için parka gider ve karnını doyurmuş olmanın
mutluluğuyla bir banka kıvrılıverir ve uykuya dalar. Sabah olur fakat hala
şarapçı uyanmamıştır. Aniden uyanır ve denizin evine doğru koşmaya başlar öyle
hızlı koşar ki sokaktaki insanlar bu duruma şaşar kalırlar. Denizin evine
geldiğinde denizi yatakta kanlar içinde bulur elinde bir tabanca vardır ve yüzü
tanınmayacak hale gelmiştir. Denizin yatağına çıkar, başka insanların anlam
veremeyeceği fakat onun ve diğer koruyucu meleklerin nezdinde çok anlamlı olan
bir dizi uğraşıya girişir ve bir süre sonra aşırı yorulmuş ve yıpranmış bir
şekilde yataktan iner ve hızla evi terk eder. Yatakta ise artık deniz değil
koruyucu melek tarafından dönüştürülen nazım yatıyordur ve nefes alıyordur.
Nazımın hayat sevgisi hayata tekrar dönmesinden kaynaklanıyordur. Ve tabi
şizofren olmasıda.
*SON*
Bünyamin Bucuka
Bünyamin Bucuka
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder