7 Ocak 2016 Perşembe
Mahalle
Bir evimiz vardı, mutlu bir evimiz. Abim, kardeşim ve annemle kaldığımız. Kışları okula gidiyor eve geldiğimde anneme ev işlerinde yardım ediyor, kardeşimle oynuyordum. Üç odalı evimizin ferah bir salonu, güzel bir mutfağı, ince uzun bir koridoru vardı. Koridordaki ışıklar daima abimle top oynadığımızdan patlaktı. Mutlu küçük birbirini çok seven bir aileydik. Ama o gün her şey değişivermişti. O gün bir aile değildik artık. Her zamanki saatte okuldan çıkmış eve doğru yürüyordum. Yoldan acı çığlıklarla kulakları delip geçen sirenlerini açmış polis, itfaiye, cankurtaran arabaları geçiyordu. Merakla arkalarından bakarken yolda mahalleden arkadaşım kapak musafı görmüştüm. Yukarı mahalleyle bir mahalle maçı olduğunu öğrendiğimde intikam duygusu tüm benliğimi ele geçirmişti. Geçen hafta yenildiğimiz yukarı mahallenin piçlerini bu hafta yenmek için elimden geleni yapacak, kalecileri pet şişe turanı kalenin içine gömmek için ayaklarım koparcasına topa vuracaktım. Kapak musafa bu giden felaket habercisinin, bu huzurlu mahallemizi yüksek frekanslı sirenleriyle mahşer yerine çeviren arabaların huzurlu mahallemizde bulunma sebebini sorup herhangi bir şey bilmediğine dair cevap aldığımda pis burun şükrünün evinin önüne gelmiştik bile. Pis burun şükrüyüde aldıktan sonra kopça hayatiyide alıp balkon muallanın evinin yanındaki arsaya Cüseppe Meyazza’ya geldiğimizde yukarı mahalle şerefsizlerinin paslaşmaya başladığını görmüştük. Huzurlu mahalle takımımızın diğer muhteşem oyuncularının da sahaya çıkmasıyla intikam maçına hazırdık. Pis burun şükrü ve ben oyunu başlattığımızda yukarı mahalle ipneleri adeta Moğol ordusu istilasına dayanamayan şehirler gibi düşüyor, huzurlu mahallemizin muhteşem takımının ve takımlarının tek pasları araya kaçmaları vücut çalımlarıyla bütün dünyaya rezil oluyorlardı. Son çizgiye inip penaltı noktasına pas çıkarmalar, muz ortalar, çilek çalımlar bakenbaveri özendiriyor, maradonaya selam çakıyordu. Pis burun şükrü şişko ronaldovari goller atıyor, bana da ronaldinyo gibi samba yapmak düşüyordu. Defansımızdaki duvar necip kannavaroya stoperliği öğretiyor, oliver kahn kalecimiz meşin cenki görünce hasetinden, kıskançlıktan çatlıyordu. Yukarı mahalle sünepelerini arsaya gömmüş, ipneleri insan içine çıkamayacak hale getirmiştik. Kolamızı içerken götler sırtlan gibi uzaklaşıyordu. Mağrur duruşumuzdan taviz vermiyor, zaferimizi efendi gibi kutluyorduk. Muhabbetler ardı ardına tükenirken hava da kararıyor eve dönüş saati yaklaşıyordu. Bu muhteşem günde kafamın içindeki tek parazit sirenleriyle kulak zarlarımı delip geçen o resmi plakalı araçlardı. Eve doğru seğirtirken tek düşüncem bugün ki zafer ve aldığımız intikamdı. Evin yolunda usul usul efendi gibi zafer sarhoşluğu, intikam almanın rahatlığı ve maçın yarattığı hafif tatlı yorgunlukla yürüyordum. Evimize gitgide yaklaştıkça farklı bir enerji yoğunluğunun – ki bu olumsuz bir enerji yoğunluğuydu – varlığını hissediyordum. Son sokağı da geçip köşeyi döndüğümde evimizin almış olduğu hali gördüğümde beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Artık ben eski ben değildim o andan itibaren hayatım bir daha hiç eskiye dönmemesine değişmişti…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder